top of page

GÜNCEL YARGITAY KARARLARI VE HUKUKİ BİLGİLER

İBRAHİM GÜNAY AVUKATLIK VE HUKUKİ DANIŞMANLIK kaynak merkezine hoş geldiniz! Buradan hukuk haberlerine ve bilgilere ulaşabilirsiniz. Aşağıdaki yazılardan da görülebileceği üzere Beril Kara, etkinliklerde hukuk alanında konuşmalar yaparak önemli konular hakkında tavsiyelerde bulunmaktadır.

%C4%B0%C5%9E%C3%87%C4%B0N%C4%B0N%20YURT%20DI%C5%9EINDA%20V%C4%B0R%C3%9CS%20KAPMASI_edited.jpg

Yargıtay 21. Hukuk E: 2018/5018 – H1N1 İş Kazası

T.C.
Yargıtay
21. Hukuk Dairesi

Esas No: 2018/5018

Karar No: 2019/2931

Tarih: 15/04/2019

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Davacı, murisi ………………………………..’un, 26/12/2009 tarihinde iş kazası sonucu öldüğünün tespitine, aksi yöndeki Kurum işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.

Hükmün, davacı ile davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

KARAR

Davacılar; murislerinin iş kazası sonucu vefat ettiğinin tespitini istemişlerdir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacılar murisinin davalı şirkette 01.05.1996 tarihinden itibaren tır şoförü olarak çalıştığı, murisin en son 26.11.2009 tarihinde … Limanı’ndan çıkış yapıp Ukrayna’ya gittiği, yine aynı limandan 11.12.2009 tarihinde Türkiye’ye giriş yaptığı, işyerinin bulunduğu Trabzon iline dönerken kendisini iyi hissetmediği için …Devlet Hastanesi’ne 13.12.2009 tarihinde müracaat ettiği ve söz konusu hastanede muayene edilerek raporun tanı kısmına; “ akut üst solunum yolu enfeksiyonu, tanımlanmamış yazıldığı, murise iğne yapılıp ilaç verildiği, daha sonra murisin Trabzon iline gittiği, 15.12.2009 tarihinde ise işveren tarafından yine Ukrayna’ya gitmek üzere görevlendirildiği, ancak Çarşamba ilçesinde trafik kazası geçirdiği ve bu kaza nedeni ile götürüldüğü Çarşamba Devlet Hastanesi’nde muayene edildiği, düzenlenen raporda; trafik kazası nedeni ile başvuran murisin tüm bulgularının normal olduğunun belirtildiği, ancak murise “ devaljin ampul isimli ilaç verildiği, kazadan sonra murisin tekrar Trabzon iline döndüğü ve iki gün sonra 17.12.2009 tarihinde KTÜ … Hastanesi’ne “ bir haftadır öksürük, balgam, halsizlik, 2 gündür 40 derece ateş şikayetleri ile başvurduğu, hastane tarafından H1N1 ( domuz gribi ), pnömani ( zatürre ) ve ARDS ( akut solunum sıkıntısı sendromu ) tanısıyla tedavi altına alındığı, on gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 26.12.2009 tarihinde vefat ettiği, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişi tarafından düzenlenen raporda; murisin 15.12.2009 tarihinde geçirdiği kazanın iş kazası olduğunun,
ancak 26.12.2009 tarihinde vefat etmesi sonucu hastane raporunda ölüm tanısı olarak H1N1 ( domuz gribi ) pnömoni,akut böbrek yetmezliği…belirtilmesi nedeni ile ölümünün geçirmiş olduğu iş kazası ile ilişkilendirilemeyeceğinin belirtildiği, Adli Tıp Kurumu … Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 16.04.2014 tarihli raporunda; murisin ölümünün H1N1 ( domuz gribi) enfeksiyonu ve gelişen komplikasyonlarından meydana gelmiş olduğu, 13.12.2009 tarihinde …Devlet Hastanesi’ne başvurusundaki şikayetlerin H1N1 enfeksiyonunun başlangıç belirtileri olabileceğinin, H1N1 virüsünün kuluçka süresinin 1-4 gün arasında değiştiğinin, 13.12.2009 tarihindeki şikayetlerin hastalığın başlangıç belirtileri olduğu taktirde H1N1 enfeksiyonunun bulaşımının 13.12.2009 tarihinden önceki 1-4 günlük zaman dilimi içerisinde gerçekleşmiş olacağının, 15.12.2009 tarihinde meydana gelen trafik kazasında hastalığın etkisi olduğunu gösterir tıbbi bulgu olmadığının bildirildiği, Adli Tıp Genel Kurulu’nun 26.03.2015 tarihli raporunda da; Birinci İhtisas Kurulu gibi görüş bildirildiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanaklarından olan 5510 sayılı Kanunun 13. maddesinde iş kazasının unsurları;

a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,

b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,

c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,

d) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,

e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olay… olarak belirtilmiştir.

Açıklanan madde hükmüne göre, iş kazası; maddede sayılı olarak belirtilmiş hal ve durumlardan herhangi birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen veya ruhen zarara uğratan olaydır.

Yasada iş kazası, sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hale getiren olay olarak tanımlandığından, olayın etkilerinin bir süre devam ederek zaman içinde artması ve buna bağlı olarak sonucun daha sonra gerçekleşmesi mümkündür. Yani,iş kazası ani bir olay şeklinde ortaya çıkıp ,buna bağlı olarak zarar, derhal gerçekleşebileceği gibi, gazdan zehirlenme olayında olduğu şekilde etkileri daha sonra da ortaya çıkabilir. Sonradan oluşan zarar ile olay arasında uygun illiyet bağı bulunması koşuluyla olay iş kazası kabul edilmelidir.
Yasanın iş kazasını sigortalıyı zarara uğratan olay biçiminde nitelendirmiş olması illiyet (nedensellik) bağını iş kazasının bir unsuru olarak ele almayı gerektirmiştir. Ne var ki, burada aranan “uygun illiyet (nedensellik) bağı olup, bu da yasanın aradığı hal ve durumlardan herhangi birinde gerçekleşme olgusu ile sonucun birbiriyle örtüşmesi olarak anlaşılmalı, yasada olmadığı halde, herhangi başkaca kısıtlayıcı bir koşulun varlığı aranmamalıdır.
Kısacası; anılan yasal düzenleme, sosyal güvenlik hukuku ilkeleri içinde değerlendirilmeli; maddede yer alan herhangi bir hale uygunluk varsa zararlandırıcı sigorta olayının kaynağının işçi olup olmaması ya da ortaya çıkmasındaki diğer etkenlerin değerlendirilmesinde dar bir yoruma gidilmemelidir. (HGK 2009/21-400 Esas,432 Karar )

Somut olayda,tır şoförü olan davacı murisinin 26.11.2009 tarihinde davalı işveren tarafından Ukrayna’ya sefere gönderildiği,11.12.2009 tarihinde Türkiye’ye giriş yaptığı,Adli Tıp Kurumu raporunda, H1N1 virüsünün kuluçka süresinin 1-4 gün arasında değiştiği, murisin 13.12.2009 tarihli hastaneye başvurusunda belirttiği şikayetlerin hastalığın başlangıç belirtileri olduğu taktirde hastalığın bulaşmasının bu tarihten 1-4 gün öncesinde gerçekleşmiş olacağının bildirildiği, buna göre davacı murisinin, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle Ukrayna’ya yapılan sefer sırasında bulaştığı yukarıda belirtilen rapor kapsamından anlaşılan H1N1 virüsüne bağlı olarak, daha sonra meydana gelen ölümünün iş kazası olarak kabul edilmesi gerektiği açıktır.

O halde, davacı ve davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 15/04/2019 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY

Dosyadaki yazılara, hükmün yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre kararın onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluk görüşüne katılamamaktayım.

HAVALE_EFT_AÇIKLAMASIZ_.jpg

YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2005/11882 K. 2005/15157• BANKA DEKONTU*AÇIKLAMA BULUNMAMASI*BORÇ ÖDEMESİ ANLAMINA GELECEĞİ

27 Ekim 2011, 20:44

T.C.

YARGITAY

13. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/11882

K. 2005/15157

T. 13.10.2005

• İTİRAZIN İPTALİ ( Uyuşmazlık Ödünç Aktinden Kaynaklanmakta Olup Ödünç Verdiğini Davacının Yasal Delillerle Kanıtlaması Gereği )

• BANKA DEKONTU ( Paranın Ödünç Olarak Yatırıldığına Dair Bir Açıklama Olmaması - Banka Dekontunda Paranın Gönderiliş Nedeni İle İlgili Bir Açıklamanın Bulunmadığı Hallerde Paranın Mevcut Bir Borcun Ödenmesi İçin Gönderildiğinin Kabulü Gereği )

• YEMİN TEKLİFİ ( Uyuşmazlık Miktar İtibarı İle Tanıkla İspat Sınırının da Dışında Olduğu - Davacının Davalıya Yemin Teklif Etmeyeceğini de Bildirmiş Olması Karşısında Mahkemece İspatlanamamış Olan Davanın Reddine Karar Verilmesi Gereği - İtirazın İptali )

• PARANIN ÖDÜNÇ YATIRILMASI ( Banka Dekontunda Paranın Gönderiliş Nedeni İle İlgili Bir Açıklamanın Bulunmadığı Hallerde Paranın Mevcut Bir Borcun Ödenmesi İçin Gönderildiğinin Kabulü Gereği - İtirazın İptali )

2004/m.67

ÖZET : Taraflar arasındaki uyuşmazlık ödünç aktinden kaynaklanmakta olup, ödünç verdiğini davacının yasal delillerle kanıtlaması gerekmektedir. Banka dekontunda paranın ödünç olarak yatırıldığına dair bir açıklama yoktur. Banka dekontunda paranın gönderiliş nedeni ile ilgili bir açıklamanın bulunmadığı hallerde, paranın mevcut bir borcun ödenmesi için gönderildiğinin, kabulü gerekir. Uyuşmazlık, miktar itibarı ile tanıkla ispat sınırının da dışındadır. Davacının davalıya yemin teklif etmeyeceğini de bildirmiş olması karşısında mahkemece ispatlanamamış olan davanın reddine karar verilmesi gerekir.


DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:


KARAR : Davacı, davalının kendisinin amiri olduğunu, davalının isteği üzerine vakıftan para çekip davalı hesabına yatırdığını, davalının borcunu ödememesi üzerine icra takibi yaptığını ileri sürerek itirazın iptali ile inkar tazminatını istemiştir.


Davalı, asıl davacının kendisine borcunun olduğunu, davalının çocuğunun doğumu sırasında elden 2.000.000.000 TL ödediğini, davacının bu parayı yatırdığını savunarak davanın reddini dilemiştir.


Mahkemece, davacının davalıya elden 2.000.000.000 TL verdiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.


Davacı davalının talebi üzerine kendi vakıf kredisinden para çekip davalı hesabına yatırdığını, geri ödenmemesi üzerine yaptığı takibe itiraz edildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmış, davalı ise hesabına yatan paranın davacıya verdiği borcun geri ödemesi olduğunu savunmuştur. Taraflar arasındaki uyuşmazlık ödünç aktinden kaynaklanmakta olup, ödünç verdiğini davacının yasal delillerle kanıtlaması gerekmektedir. Banka dekontunda paranın ödünç olarak yatırıldığına dair bir açıklama yoktur. Banka dekontunda paranın gönderiliş nedeni ile ilgili bir açıklamanın bulunmadığı hallerde, paranın mevcut bir borcun ödenmesi için gönderildiğinin, kabulü gerekir. Uyuşmazlık, miktar itibarı ile tanıkla ispat sınırının da dışındadır. Davacının davalıya yemin teklif etmeyeceğini de bildirmiş olması karşısında mahkemece ispatlanamamış olan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.


SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı temyiz edilen hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 13.10.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İŞÇİ İŞ AKDİNİ HAKLI FESİH.jpg

22. Hukuk Dairesi 2015/22898 E. , 2017/27635 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı ücretlerinin geç ve eksik ödenmesi, rızası alınmaksızın başka şubelerde yoğun şekilde çalıştırılması ve SGK prim ücretinin eksik yatırılması gibi sebeplerle iş akdini haklı sebeplerle feshettiğini, iş yerinde ibraname ve istifa dilekçesinin kendisine zorla imzalatıldığını iddia ederek; kıdem, ulusal bayram genel tatil, yıllık izin, fazla çalışma ücreti ve AGİ alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı ise davacının dosyada mevcut istifa ve ibranamelere göre iş yerinden herhangi bir sebep belirtmeksizin ayrıldığını, bu sebeple kıdem tazminatına hak kazanamayacağını, çalışmasının kesintili olduğunu bu sebeple zamanaşımı def'i ileri sürdüklerini ve işyerinde davacının herhangi bir alacağının olmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve yapılan bilirkişi hesabına göre davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı, dosyadaki mevcut belgelerin içeriğine vakıf olamadıkları ve ihtirazi kayıt koyamadıklarını, matbu belgeler olduklarını ve baskı altında imzalandığını, mahkeme kararının yerinde olmadığını ayrıca yerel mahkeme kararında hatalı olarak fazla mesai alacağının hüküm altına alındığını, bu yönde tavzih talebinde bulunduklarını ancak mahkemece bu hususun HMK 305/2 maddesi gereğince temyizde değerlendirmeye alınması gerekçesi ile bu taleplerinin de reddedildiği gerekçeleriyle davacı taraf temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının temyiz itirazları yerinde görülmekle;
1-Davacı her ne kadar 26/04/2010 tarihli istifa dilekçesinin baskı altında imzalatıldığına ilişkin iddiasını kanıtlamış değilse de söz konusu 26/04/2010 tarihli dilekçede iş sözleşmesini bildirimsiz olarak feshettiğini belirtmiş olup, kendisini bağlayacak herhangi bir fesih gerekçesi belirtmemiştir. Bu durumda sonradan fesih sebebini belirtmesi mümkündür. Somut olay açısından tartışılması gereken diğer husus istifa dilekçesinden beş gün sonra davacının yine aynı işverene ait başka bir işyerinde çalıştığı ve iş sözleşmesinin davacı tarafından 04/11/2010 tarihinde feshedilip feshedilmediğidir.
Davacı iş sözleşmesini; ücretlerinin eksik ve gecikmeli olarak ödendiği, daha yüksek ücret almasına rağmen primlerinin daha düşük ücret üzerinden bildirildiği gerekçesi ile feshettiğini belirtmiş olup, dosya kapsamına göre belirtilen fesih sebeplerinin sabit olduğu anlaşılmakla feshin haklı sebeple yapıldığı ve kıdem tazminatı talebinin kabul edilmesi gerekirken kıdem tazminatı talebinin reddi hatalıdır.
2-Mahkemece gerekçe kısmında asgari geçim indirimi alacağının reddedildiği belirtilmesine rağmen, hüküm kısmında bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi hatalıdır.
3-Dava dilekçesinde fazla çalışma alacağı 500,00 TL talep edilmesine ve bilirkişi tarafından 486,00 TL hesaplanmasına rağmen, 100,00 TL üzerinden kabul edilmesi de ayrı bir bozma nedenidir.
4-Hizmet süresinin kesintisiz olduğu kabul edildiğinden yıllık izninin kesintili kabul edilerek beş yıl üzerinden hesaplanması da hatalı olup, bozma nedenidir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 27/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

sosyal medyadan hakaret .jpg

YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2016/16612
Karar Numarası: 2019/1233
Karar Tarihi: 06.03.2019
SOSYAL MEDYA HESABINDA HAKARET VE KÜFÜR NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİ - Davacının Facebook Sayfasına Sinkaflı Sözler İçeren Mesajlar Gönderildiği - Suça Konu Mesajların Gönderildiği Bilgisayarların Ip Numaralarının Davalılara Ait Olduğu - Davacının E Posta ve Facebook Adreslerine Mail ve Mesaj Atıldığı Saatlerde, Mailin ve Mesajın Bırakıldığı Mail Adresine Davalıların İnternete Çıkış Yaptıkları Ip Adresi Üzerinden Bağlantı Yapıldığı - Mesajların Gönderilmesinden Hat Sahibi Davalıların Sorumlu Olduğu - Gönderilen Mesajlar Bir Bütün Olarak Değerlendirildiğinde, Her İki Davalının da Yazılan Mesajlardan Sorumlu Olduğu - Uygun Bir Miktar Manevi Tazminata Hükmedilmesi Gerektiği
Özeti: Davacının facebook sayfasına sinkaflı sözler içeren mesajlar gönderildiği, suça konu mesajların gönderildiği bilgisayarların IP numaralarının davalılara ait olduğu, davacının e-posta ve facebook adreslerine mail ve mesaj atıldığı saatlerde, mailin ve mesajın bırakıldığı mail adresine davalıların internete çıkış yaptıkları IP adresi üzerinden bağlantı yapıldığı anlaşıldığından, dava konusu mesajların gönderilmesinden hat sahibi davalılar sorumludur. Bu nedenle; gönderilen mesajlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, her iki davalının da yazılan mesajlardan sorumlu olduğu kabul edilmeli ve uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmelidir.
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve ... aleyhine 17/01/2012 gününde verilen dilekçe ile haksız eylem nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 02/07/2013 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı vekili; müvekkiline ait facebook sayfasına davalılar tarafından sinkaflı sözler içeren mesajlar gönderildiğini, suça konu mesajların gönderildiği bilgisayarların IP numaralarının davalılara ait olduğunu, bu hakaret ve küfürler nedeniyle yapılan yargılamada davalıların cezalandırılmasına karar verildiğini, kararın kesinleştiğini, müvekkilinin bu haksız eylem neticesinde kişilik hakkının zedelendiğini belirterek, manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar; davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davalıların davacıyı hiç tanımıyor olmaları, sosyal, fiziki olarak aralarında manevi tazminata konu eylemi işlemelerini gerektirir bir ilişkinin olmaması, davalıların kişiliği, yapmış oldukları meslek her iki davalının da birbirini tanımamaları birlikte değerlendirildiğinde; manevi tazminata konu fiilin davalılar tarafından işlendiği hususunda yeterli kanıya ulaşılmadığı, ceza mahkemesince davalı hakkında verilen HAGB kararının hukuk hakimini bağlamayacağı, diğer davalı hakkında ise verilen kesin hükmün Yargıtay denetiminden geçmeksizin kesinleştiği, bu davalı yönünden verilen hükmün de hukuk hakimini bağlamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; kararı davacı temyiz etmiştir.
Dosya kapsamından; davacının facebook sayfasına sinkaflı sözler içeren mesajlar gönderildiği, suça konu mesajların gönderildiği bilgisayarların IP numaralarının davalılara ait olduğu, davacının e-posta ve facebook adreslerine mail ve mesaj atıldığı saatlerde, mailin ve mesajın bırakıldığı mail adresine davalıların internete çıkış yaptıkları IP adresi üzerinden bağlantı yapıldığı anlaşıldığından, dava konusu mesajların gönderilmesinden hat sahibi davalılar sorumludur.
Bu nedenle; gönderilen mesajlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, her iki davalının da yazılan mesajlardan sorumlu olduğu kabul edilmeli ve uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmelidir. Bu yön gözetilmeden yanılgılı gerekçe ile davanın tümden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 06/03/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

HACİZ İHBARNAMESİ.jpg

T.C.

YARGITAY

12. HUKUK DAİRESİ

E. 2016/8363

K. 2017/1714

T. 9.2.2017

* HACZEDİLMEZLİK ŞİKAYETİ (Borçlunun Çiftçi Olması - Mahkemece Zirai Bilirkişi ve Kadastro Bilirkişisinin Katılımıyla Keşif Yapılarak Bilirkişi Raporu Düzenlettirileceği/Haczedilen Tarla Vasfındaki Taşınmazların Kendisi ve Ailesinin Geçimi İçin Zaruri Olup Olmadığı ya da Ne Kadarının Zorunlu Olduğu Belirlenerek Karar Verileceği)

* BORÇLUNUN ÇİFTÇİ OLMASI (Haczedilmezlik Şikayeti - Mahkemece Borçlunun Yıllık Geçinebileceği Miktar Belirlenip Şikayet Tarihinde Haczedilen ve Haczedilmeyen Tüm Taşınmazlarından Elde Ettiği Gelir Emekli Maaşı da Dikkate Alınarak Tespit Edileceği)

* HACZİ CAİZ OLMAYAN MALLAR VE HAKLAR (Çiftçi Olan Borçlunun Haczedilmezlik Şikayeti - Haczedilen Tarla Vasfındaki Taşınmazların Kendisi ve Ailesinin Geçimi İçin Zaruri Olup Olmadığı ya da Ne Kadarının Zorunlu Olduğu Belirlenerek Sonuca Gidileceği)

* ÇİFTÇİ (Haczedilmezlik Şikayeti - Mahkemece Zirai Bilirkişi ve Kadastro Bilirkişisinin de Katılımıyla Keşif Yapılarak Detaylı Bilirkişi Raporu Düzenlettirileceği/Borçlunun Ziraatle Meşgul Olup Olmadığı İlgili Kurumlardan Araştırılacağı)

*2004/m.82/4

ÖZET : Dava; haczedilmezlik şikayetine ilişkindir. Somut olayda mahkemece borçlunun çiftçilik mesleğini icra edip etmediği, bakmakla yükümlü bulunduğu aile fertleri ve bunların gelir durumları araştırılmamış, yıllık geçinebileceği miktar belirlenmemiştir. Haczedilmezlik şikayetine konu arazilerin tarım amaçlı kullanılıp kullanılmadığı, eğer tarım amaçlı kullanılıyorsa taşınmazdan elde edilecek gelir ile borçlunun kendisi ve ailesinin geçimi için zaruri olan arazinin miktarı keşif ve bilirkişi incelemesi ile tespit edilmemiştir. O halde mahkemece, zirai bilirkişi ve kadastro bilirkişisinin de katılımıyla keşif yapılarak detaylı bilirkişi raporu düzenlettirilip, borçlunun ziraatle meşgul olup olmadığı ilgili kurumlardan araştırılıp, çiftçilik mesleğini icra ettiği tespit edildiği takdirde, yıllık geçinebileceği miktar belirlenip şikayet tarihinde haczedilen ve haczedilmeyen tüm taşınmazlarından elde ettiği gelir emekli maaşı da dikkate alınarak tespit edilip, haczedilen tarla vasfındaki taşınmazların kendisi ve ailesinin geçimi için zaruri olup olmadığı ya da ne kadarının zorunlu olduğu belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

KARAR : Alacaklı tarafından borçlu aleyhine genel haciz yolu ile başlatılan ilamsız icra takibinde, borçlunun, icra mahkemesine başvurusunda, çiftçi olduğunu ve haczedilen taşınmazların geçimleri için zaruri olduğunu ileri sürerek hacizlerin kaldırılmasını talep ettiği, mahkemece, şikayetçinin sahip olduğu taşınmazlar ve gelir durumu dikkate alındığında haczedilmezlik şikayetinin yerinde olmadığı gerekçesi ile istemin reddine karar verildiği görülmüştür.

İİK.'nun 82.maddesinin birinci fıkrasının 4. bendinde; '' Borçlu çiftçi ise kendisinin ve ailesinin geçimi için zaruri olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer eklenti ve ziraat aletlerinin..." haczedilemeyeceği belirtildikten sonra, aynı maddenin üçüncü fıkrasında; ''Birinci fıkranın (2), (4), (7) ve (12) numaralı bentlerinde sayılan malların kıymetinin fazla olması durumunda, bedelinden haline münasip bir kısmı, ihtiyacını karşılayabilmesi amacıyla borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılır'' hükmüne yer verilmiştir. Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 02.12.1972 tarih ve 542/1979 Sayılı kararında; "maddede sözü edilen aile tabirine, davacının, kanunen geçindirmekle yükümlü olduğu kimselerin dahil olacağı ve haczi caiz olmayan arazi tespitinde, böyle bir ailenin geçimi için zaruri olup olmadığının göz önünde tutulması gerektiği" belirtilmiştir.

Borçlunun bu maddeden yararlanabilmesi için asıl uğraşısının çiftçilik olması gerekir. Yani geçimini çiftçilik ile temin etmelidir. Bunun için borçlunun bizzat kendisinin ziraat yapması zorunlu olmayıp tarım arazisini ortakçıya (yarıcıya) vermek suretiyle işletmesi veya kiraya vermesi halinde de bu madde uyarınca haczedilmezlik şikâyetinde bulunabilir. Asıl işi çiftçilik olan borçlunun yan gelir elde etmek amacıyla yan işler yapması çiftçilik sıfatını ortadan kaldırmaz. Böyle bir durumda, borçlunun kendisi ve ailesinin geçimi için zaruri olan arazinin miktarı, haczedilen haczedilmeyen tüm taşınmazları, keşif ve bilirkişi incelemesi ile belirlenmeli ve borçlunun elde ettiği ek gelirler de dikkate alınarak hesaplama yapılmalı, borçlunun asıl uğraşısının çiftçilik olup olmadığı belirlenerek oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.

Öte yandan çiftçi olan borçlunun, emekli maaşı alması da çiftçilik vasfını ortadan kaldırmaz. Böyle bir durumda borçlunun, kendisi ve ailesinin geçimi için zaruri olan arazinin miktarı belirlenirken, aldığı emekli maaşı da dikkate alınarak hesaplama yapılması gerekir.

Somut olayda mahkemece borçlunun çiftçilik mesleğini icra edip etmediği, bakmakla yükümlü bulunduğu aile fertleri ve bunların gelir durumları araştırılmamış, yıllık geçinebileceği miktar belirlenmemiştir. Haczedilmezlik şikayetine konu arazilerin tarım amaçlı kullanılıp kullanılmadığı, eğer tarım amaçlı kullanılıyorsa taşınmazdan elde edilecek gelir ile borçlunun kendisi ve ailesinin geçimi için zaruri olan arazinin miktarı keşif ve bilirkişi incelemesi ile tespit edilmemiştir.

O halde mahkemece, zirai bilirkişi ve kadastro bilirkişisinin de katılımıyla keşif yapılarak detaylı bilirkişi raporu düzenlettirilip, borçlunun ziraatle meşgul olup olmadığı ilgili kurumlardan araştırılıp, çiftçilik mesleğini icra ettiği tespit edildiği takdirde, yıllık geçinebileceği miktar belirlenip şikayet tarihinde haczedilen ve haczedilmeyen tüm taşınmazlarından elde ettiği gelir emekli maaşı da dikkate alınarak tespit edilip, haczedilen tarla vasfındaki taşınmazların kendisi ve ailesinin geçimi için zaruri olup olmadığı ya da ne kadarının zorunlu olduğu belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yazılı gerekçe ile istemin reddi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

para çalınması banka sorumluluğu.jpg

Yargıtay Kararı - 11. HD., E. 2015/10105 K. 2016/901 T. 27.1.2016   


MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 12/03/2015 tarih ve 2013/480-2015/98 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı, davalı bankanın .... Şubesi'nde 30/09/2013 tarihinde hesabına para yatırmak için sırasını beklerken dava dışı 3. şahsın cebinde bulunan parasını çaldığını, davalı bankanın gerekli güvenlik tedbirlerini almaması nedeniyle sorumluluğu bulunduğunu ileri sürerek, 3.800,00TL'nin olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, meydana gelen olay nedeniyle müvekkilinin herhangi bir kusur ve sorumluluğunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma, toplanılan deliller, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalı banka şubesinde davacının cebinde bulunan 3.800,00 TL'nin dava dışı 3. şahıs tarafından çalındığı, olaya ilişkin .... C. Başsavcılığı'nın 2013/5808 soruşturma no'lu dosyası üzerinden soruşturmanın yürütüldüğü, davalının objektif özen yükümlülüğünü yerine getirdiği, gerekli tüm önlemleri aldığı, bu nedenle meydana gelen olayda davalıdan kaynaklanan herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı temyiz etmiştir.

Dava, davalı bankaya para yatırmak için giden davacının parasının banka içinde 3. bir kişi tarafından çalınması nedeniyle tazminat istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda özetlendiği şekilde, davalının özen yükümlülüğünü yerine getirdiği ve olayda herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Ancak; davacı, davalı nezdinde bulunan hesabına para yatırmak üzere banka şubesine gittiğini iddia etmek suretiyle işbu davayı açtığı, davalı da aksini savunmadığına göre, taraflar arasında mevduat sözleşmesi bulunduğunun kabulü gerekmektedir. Bir güven kurumu olarak, basiretli tacir gibi davranması gereken bankalar, 818 sayılı BK’nın 99/2 ve 6098 sayılı TBK'nın 115/3 madde ve fıkraları uyarınca objektif özen yükümlülüğünün yerine getirilmemesinden kaynaklanan hafif kusurlarından dahi sorumlu olup, banka olmaları nedeniyle de diğer tacirlere nazaran bütün hukuki ilişkilerinde daha yüksek özen borcu altındadırlar. Banka ile müşterisi arasındaki bankacılık işlemleri herşeyden önce güven unsuruna dayanmaktadır.

Somut olayda, davacının parasının, davalı Banka'nın sorumluluk alanı içerisinde çalınması nedeniyle davalının gerekli güvenlik tedbirlerini yeterince aldığından söz edilemeyeceğinden, mahkemenin bu konuda aksi yöndeki kabulü doğru bulunmamaktadır. Kaldı ki, davalının henüz sözleşme kurulmadan önce de, sözleşme hazırlığı aşamasında, akidinin malını koruma yükümlülüğü mevcuttur. Bu itibarla, mahkemece kural olarak, davalı Banka'nın sorumlu olduğu kabul edilip, davacınında zararın doğumunda kusuru bulunup bulunmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılarak, sonucuna göre bir karar vermek gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının temyiz itirazlarının kabulü ile, kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 27/01/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

BANYO VE BALKONDAN SU SIZMASI.jpg

...

kaza_alkolün_etkisi_münhasıran.jpg

T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2018/4623
K. 2018/11940
T. 10.12.2018
* ZORUNLU KASKO SİGORTA POLİÇESİNDEN KAYNAKLANAN TAZMİNAT ( Hasarın Teminat Dışı Kalabilmesi İçin Sürücünün Sadece Alkollü Olması Yetmeyip Kazanın Münhasıran Alkolün Etkisinde Oluşması Gerektiği Yargıtay'ın Yerleşik Uygulamalarında Sürücünün Aldığı Alkol Oranının Doğrudan Doğruya Sonuca Etkisi Bulunmadığından Kazanın Salt Alkolün Etkisiyle Gerçekleşip Gerçekleşmediğinin Alkol Dışında Başka Unsurların da Olayın Meydana Gelmesinde Rol Oynayıp Oynamadığının Saptanması Gerektiği )
* HASARIN KASKO SİGORTA POLİÇESİ TEMİNAT KAPSAMINDA OLUP OLMADIĞININ TESPİTİ ( Kaza Tespit Tutanağında Sigortalı Araç Sürücüsüne Kavşaklarda Geçiş Önceliğine Uymadığından ve Alkollü Araç Kullandığından Asli Karşı Araç Sürücüsüne Kavşağa Yaklaşırken Hızını Azaltmadığından Tali Kusur Verildiği/Kaza Sırasında Sigortalı Araç Sürücüsünün 1.83 Promil Alkollü Olduğu Saptanmış İse de Sürücünün Alkollü Olması Yalnız Başına Hasarın Teminat Dışı Kalmasını Gerektirmeyeceği )
* SÜRÜCÜNÜN ALKOLLÜ OLMASI ( Tazminat - Sürücünün Alkollü Olması Yalnız Başına Hasarın Teminat Dışı Kalmasını Gerektirmeyeceği/Kazanın Salt Alkolün Etkisiyle Oluşması ve Başka Etmenlerin Bulunmaması Gerektiği ve Dosya Kapsamından Davacıya Ait Araç Sürücüsünün Tek Başına Kazaya Sebebiyet Vermediği Dava Dışı Sürücünün de İkinci Derece Kusurlu Davranışı İle Olaya Katılımının Bulunduğu Dolayısıyla Kazanın Münhasıran Alkolün Etkisiyle Meydana Gelmediği Anlaşılmakla Rizikonun Teminat Kapsamında Kaldığı )
6847/m.19
2918/m.48/6
6102/m.1281
ÖZET : Dava, Zorunlu Kasko Sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, trafik kazasının salt alkolün etkisiyle meydana gelip gelmediği, dolayısıyla hasarın kasko sigorta poliçesi teminatı kapsamında kalıp kalmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Hasarın teminat dışı kalabilmesi için sürücünün sadece alkollü olması yetmeyip kazanın münhasıran alkolün etkisinde oluşması gerekmektedir. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK.'nun 1281.maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir. Yargıtay'ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkol oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, kazanın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması gerektiği benimsenmektedir. Kaza tespit tutanağında; sigortalı araç sürücüsüne kavşaklarda geçiş önceliğine uymadığından ve alkollü araç kullandığından asli, karşı araç sürücüsüne kavşağa yaklaşırken hızını azaltmadığından tali kusur verilmiştir.Sigorta Tahkim Komisyonunca hükme esas alınan bilirkişi raporunda da; davacının maliki bulunduğu araç sürücüsünün kazanın meydana gelmesinde %75 oranında, karşı araç sürücüsünün,%25 oranında kusurlu olduğu belirtildikten sonra, kazanın sigortalı araç sürücüsünün münhasıran alkollü olmasından meydana gelmediği ifade edilmiştir.Kaza sırasında sigortalı araç sürücüsünün 1.83 promil alkollü olduğu saptanmış ise de, sürücünün alkollü olması yalnız başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Kazanın salt alkolün etkisiyle oluşması ve başka etmenlerin bulunmaması gerekir.Dosya kapsamından ve bilirkişi raporlarından, davacıya ait araç sürücüsünün tek başına kazaya sebebiyet vermediği, dava dışı sürücünün de ikinci derece (%25) kusurlu davranışı ile olaya katılımının bulunduğu, dolayısıyla kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana gelmediği anlaşılmaktadır.Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince, rizikonun teminat kapsamında kaldığı kabul edilerek, istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı istinaf başvurusunun kabulüyle davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili Sigorta Tahkim Komisyonuna sunduğu dava dilekçesi ile; davacı adına kayıtlı araca, ... Sigorta Şirketi tarafından ... Poliçesi ile sigortalanan aracın 23/08/2015 tarihinde çarpması şeklinde trafik kazası meydana geldiğini, kazanın meydana gelmesinde davacıya ait aracın %75 oranında, diğer aracın %25 oranında kusurlu olduğunu, kaza sonrasında diğer aracın sigorta şirketi tarafından davacıya kusuru oranında indirim yapılarak tazminat ödendiğini, davacıya ait aracın kaza tarihi itibarıyla davalı ...Ş. tarafından Genişletilmiş Kasko Sigorta Poliçesi ile sigortalanmış olduğunu, araçtaki hasarın ödenmesi için davalı ... şirketine yapılan başvurunun kazanın alkolün etkisiyle meydana gelmiş olduğu gerekçesiyle reddedildiğini, ancak kazanın münhasıran alkolden kaynaklanmadığını, bu nedenle talebin kasko sigorta poliçesi teminatı kapsamında bulunduğunu belirterek karşı tarafın sigorta şirketinden aldıkları tazminat düşülmek suretiyle aracında meydana gelen hasar tutarındaki tazminatın davalı ... şirketinden tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... vekili, davacı tarafından sigorta şirketine yapılan başvuru üzerine gerçekleştirilen araştırma sonucunda; kazanın araç sürücüsünün alkollü olmasından kaynaklandığının tespit edildiğini,münhasıran alkolün etkisiyle meydana gelen kaza nedeniyle tazminat talebinin teminat dışı olduğunu, talebin reddine karar verilmesini istemiştir.
Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince; alınan alkolün olayda münhasıran etkili olmadığı gerekçesiyle davacının talebinin kısmen kabûlüne, kusur oranına göre belirlenen 48.750,00 TL hasar bedelinin 21/07/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalı ...Ş'den alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, karara karşı davalı ... vekilince yapılan itiraz üzerine, Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetince itirazın reddine karar verilmiş; karara karşı davalı ... vekilince süresi içerisinde istinaf yoluna başvurulmuştur.
... Bölge Adliye Mahkemesi 8. Dairesi tarafından, hakem heyetince davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalı bulunarak, davacının istinaf talebinin kabulüne,Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetinin 06/02/2017 tarih ve 2016/İ.3679-2017/İHK-414 Sayılı kararının kaldırılmasına davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmiş; Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, Zorunlu Kasko Sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, trafik kazasının salt alkolün etkisiyle meydana gelip gelmediği, dolayısıyla hasarın kasko sigorta poliçesi teminatı kapsamında kalıp kalmadığı noktalarında toplanmaktadır.
6847 Sayılı Kanunun 19. maddesiyle değişik 2918 Sayılı KTK.'nun 48/6.maddesinde; ”Yapılan tespit sonucunda 1.00 promil ve üstü alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 179. maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır.” düzenlemesi ve TCK.nın 179/3 maddesinde ise “Alkol veya uyşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki madde hükmüne göre cezalandırılır.” düzenlemesi ve Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5.5 maddesinde yer alan; Taşıtın uyuşturucu maddeler veya Karayolları Trafik Kanunu uyarınca yasaklanan miktardan fazla içki almış kişiler tarafından kullanılması sırasında meydana gelen zararlar” düzenlemesi karşısında %100 kusurlu olup 1.00 promil ve üstü alkollü sürücülerin emniyetli araç sevk ve idare edemeyecek durumda olmaları nedeniyle meydana gelen zarar münhasırlık raporu aranmadan sigorta teminatı kapsamı dışında sayılacaktır. Kasko sigortalı araç sürücüsünün kusursuz olması ya da tam kusurlu olmaması durumunda, trafik kazasının oluşumuna sadece sürücünün alkollü olması değil başka sebeplerinde etken olması nedeniyle meydana gelen zarar kasko sigortası teminat kapsamı içinde sayılacaktır.
O halde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için sürücünün sadece alkollü olması yetmeyip kazanın münhasıran alkolün etkisinde oluşması gerekmektedir. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK.'nun 1281.maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.
Yargıtay'ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkol oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, kazanın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması gerektiği benimsenmektedir. (YHGK 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840; YHGK 7.4.2004 gün ve 2004/11-257-212; YHGK 2.3.2005 gün ve 2005/11-81-18; YHGK 14.12.2005 gün ve 2005/11-624-713; YHGK 10.12.2014 gün ve 2013/17-1199 E. 2014/1018 K. sayılı ilamları).
Kaza tespit tutanağında; sigortalı araç sürücüsüne kavşaklarda geçiş önceliğine uymadığından ve alkollü araç kullandığından asli, karşı araç sürücüsüne kavşağa yaklaşırken hızını azaltmadığından tali kusur verilmiştir.
Sigorta Tahkim Komisyonunca hükme esas alınan bilirkişi raporunda da; davacının maliki bulunduğu araç sürücüsünün kazanın meydana gelmesinde %75 oranında, karşı araç sürücüsünün,%25 oranında kusurlu olduğu belirtildikten sonra, kazanın sigortalı araç sürücüsünün münhasıran alkollü olmasından meydana gelmediği ifade edilmiştir.
Kaza sırasında sigortalı araç sürücüsünün 1.83 promil alkollü olduğu saptanmış ise de, yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, sürücünün alkollü olması yalnız başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Kazanın salt alkolün etkisiyle oluşması ve başka etmenlerin bulunmaması gerekir.
Dosya kapsamından ve bilirkişi raporlarından, davacıya ait araç sürücüsünün tek başına kazaya sebebiyet vermediği, dava dışı sürücünün de ikinci derece (%25) kusurlu davranışı ile olaya katılımının bulunduğu, dolayısıyla kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana gelmediği anlaşılmaktadır.
Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince, rizikonun teminat kapsamında kaldığı kabul edilerek, istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün davacı yararına BOZULMASINA, dosyanın karar veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 10.12.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

GÜNCEL YARGITAY KARARLARI VE HUKUKİ BİLGİLER: Kaynaklar
bottom of page